“Am Kelavi” Operasyonu

Doç.Dr.Mehmet ÇELİK

6/13/2025

İsrail’in İran’a yönelik başlattığı hava saldırıları, Tahran’da sabahın erken saatlerinden itibaren çarpıcı detaylarla uluslararası kamuoyunun gündemine taşındı. İsrail Hava Kuvvetleri bu operasyon kapsamında yalnızca İran’ın nükleer tesislerini ve balistik füze altyapısını değil; aynı zamanda askeri hiyerarşinin en üst düzey isimlerini doğrudan hedef aldı. Saldırıda hedef alınanlar arasında Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami ve Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı Emir Ali Hacızade de yer aldı. İran devlet televizyonu, General Hüseyin Selami, General Gholam-Ali Raşid ve nükleer bilim insanları Dr. Müsen Tehrani ile Dr. Fereydoun Abbasi’nin hayatını kaybettiğini doğruladı.

Operasyona verilen ad da dikkat çekiciydi: “עם כלביא” (Am Kelavi).  İbranice’de “aslan gibi kalkacak” anlamına gelen bu ifade, operasyonun yalnızca stratejik değil, aynı zamanda sembolik ve teolojik bir çerçevede meşrulaştırıldığını göstermektedir. Bahsi geçen ifade, Başbakan Netanyahu’nun operasyon öncesinde Kudüs’teki Batı Duvarı’na bıraktığı notta da yer alan “עם כלביא יקום וכארי יתנשא - Aslan gibi kalkar ve arslan gibi yücelir”  cümlesinden alınmıştır.

Nitekim Başbakan Netanyahu’nun Temmuz 2024’te ABD Kongresi’nde sarf ettiği “Aslanlar gibi yükseldiler. Yahuda’nın aslanları, İsrail’in aslanları…”  bu temsili güçlendiriyordu.

“Am Kelavi” Operasyonu, İsrail’in İran’ın nükleer ve askerî kabiliyetlerini etkisiz hâle getirmeyi amaçlayan kapsamlı bir hava ve istihbarat harekâtı olarak değerlendiriliyor. Gece saatlerinde gerçekleştirilen koordineli hava saldırıları ile İran’ın stratejik altyapısı ve komuta zinciri hedef alınmış; ülke içerisindeki güvenlik önlemleriyle operasyonun etkinliği artırılmıştır.

Operasyonun aşamaları:

Askeri muhabir Yişai Almakais'in aktardığına göre;

Gece boyunca birkaç dalga hâlinde saldırılar düzenleyen Hava Kuvvetleri’ne ait savaş uçakları, Mossad tarafından önceden sağlanan istihbarat desteğinden faydalandı. İsrailli bir güvenlik yetkilisi, bugün yaptığı açıklamada, operasyon kapsamında önemli düzeyde istihbarat toplandığını; etkisiz hâle getirilen üst düzey İranlı güvenlik yetkilileri ile nükleer bilim insanlarına yönelik uzun süredir gözetleme faaliyetlerinin yürütüldüğünü ifade etti.

Mossad’ın, İran rejiminin hava savunma kabiliyetini zayıflatmak ve stratejik füze sistemlerine doğrudan zarar vermek amacıyla, ülke içinde bir dizi gizli operasyon gerçekleştirdi. Bu kapsamda Mossad ajanlarının İran’a sızdığı, çeşitli bölgelerde büyük ölçekli özel mühimmat yerleştirdiği ve bu mühimmatın saldırı esnasında büyük bir hassasiyetle aktive edildiği aktarılmaktadır. Aynı zamanda İran hava savunma sistemlerini etkisiz hâle getirmek amacıyla Mossad, belirli araçlara gelişmiş saldırı sistemleri yerleştirdi. Saldırı başladığında bu sistemler eş zamanlı olarak aktive edilerek fırlatıldı ve İran’a ait savunma hedefleri başarıyla imha edildi.

Söz konusu operasyonel yöntemlerin, son dönemde Ukrayna’nın Rusya’daki stratejik askeri hedeflere yönelik gerçekleştirdiği saldırılarla dikkate değer benzerlikler taşıdığı gözlemlenmektedir.

Diğer operasyonel aşamada patlayıcı yüklü insansız hava araçlarından (İHA) oluşan bir üs kurularak İran’ın iç bölgelerine önceden yerleştirildi. Saldırı sırasında bu İHA’lar aktive edilerek fırlatıldı ve Tahran yakınlarında bulunan Asfajabad Üssü’ndeki yüzeyden yüzeye füze rampaları hedef alındı. Söz konusu rampaların, İsrail’deki stratejik ve sivil hedeflere yönelik en büyük tehditlerden birini oluşturduğu değerlendirilmektedir.

Bu önleyici eylemler, İsrail Hava Kuvvetleri’ne operasyonel hareket serbestisi sağlarken, İran’ın karşılık verme kapasitesini ve ateş gücünü ciddi ölçüde zayıflatmıştır.

Operasyonun hemen ardından açıklama yapan Genelkurmay Başkanı Herzl Halevi Zamir, İsrail’in kararlılığını;
“Bizi tehdit etmeye çalışan herkes ağır bir bedel ödeyecektir. İsrail, yalnızca askeri ve teknolojik kapasitesiyle değil; taşıdığı Siyonist ve Yahudi ruhla da eşsizdir.” diyerek bu sözlerle ortaya koydu.

Savunma Bakanı Israel Katz ise doğrudan rejimi hedef göstererek;
“Son bir buçuk yıldır İran’ın vekilleriyle uğraşıyorduk. Artık doğrudan yılanın başına yöneldik.”  diyordu.

Bu açıklamalardan önce, bölgesel gerilimin tırmanacağına dair işaretler kamuoyunda belirginleşmişti. ABD, Bağdat Büyükelçiliği aracılığıyla vatandaşlarına Irak’a seyahat etmemeleri yönünde uyarıda bulunmuş ve diplomatik personelini kısmen tahliye etmişti. Aynı şekilde Kuveyt ve Bahreyn’deki ABD misyonları da alarm durumuna geçmişti. İsrail’deki Amerikan Büyükelçiliği ise çalışanlarına Tel Aviv, Kudüs ve Beerşeba dışına çıkmamaları talimatını vermişti. Tüm bu adımlar, İran’ın olası misillemesinin yalnızca İsrail’i değil, bölgede konuşlu Amerikan üslerini ve diplomatik tesisleri de hedef alabileceği ihtimalini gündeme taşımıştı. Nitekim kamuoyunda yaygın kanaat, böylesi bir saldırının Washington’dan “yeşil ışık” alınmaksızın gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığı yönündeydi.

İsrail’in bu müdahalesi, yalnızca taktiksel bir saldırıdan ibaret olmayıp; çok katmanlı bir caydırıcılık doktrini olarak tasarlanmış görünmektedir. Netanyahu, bu çerçeveyi şu ifadelerle ortaya koymuştu:


“Bir düşman sizi yok edeceğini söylüyorsa, ona inanın. Bu kabiliyeti geliştirdiğinde ise onu durdurun.”

İsrail’in ilan ettiği hedefler doğrultusunda, İran’ın nükleer altyapısını, balistik füze üretim tesislerini ve stratejik askeri kabiliyetlerini imha etmeyi amaçlayan “Am Kelavi Operasyonu”,  bölgesel güç dengesini geri dönülmez biçimde değiştirme potansiyeli taşımaktadır.

İsrail istihbarat birimlerine göre İran, nükleer silah üretiminin son aşamasına gelmiş olup, binlerce kilogram zenginleştirilmiş uranyumla gerekli mühendislik süreçlerini neredeyse tamamlamıştır. İsrail, bu gerekçeyle, ulusal güvenliğini sağlama adına önleyici harekete geçme zorunluluğunu ilan etmiştir.

Görünüşe göre, hava saldırılarının ötesinde Mossad da İran'ın derinliklerinde bir dizi gizli karşı-istihbarat operasyonuna öncülük etmişti. Yüksek güvenilirliğe sahip ancak henüz doğrulanmamış İsrail merkezli açık kaynaklara göre, bu operasyonlardan bazıları başarıyla sonuçlanmıştır. Ancak bu iddiaların ne ölçüde gerçek olduğu, zamanla netlik kazanacaktır.

İsrail sağ çevrelerinde, bu askeri adımla eşzamanlı olarak İran rejimine karşı halk ayaklanmalarının başlaması yönünde dualı seremoniler düzenlenmektedir. Sağcı medya figürleri, İran halkını mevcut rejime karşı sokaklara çıkmaya çağırmakta, Hagai Segal gibi isimler rejimin yalnızca içerden yıkılabileceğini savunmaktadır.

Netanyahu ise doğrudan İran halkına seslenerek şu ifadeleri kullanmıştır:


“Biz sizin düşmanınız değiliz; siz de bizim düşmanımız değilsiniz. Ortak düşmanımız, sizi yaklaşık elli yıldır ezen zalim rejimdir. Bu rejim sizden iyi bir yaşam olasılığını çaldı. Tiranlıktan kurtuluşunuzun yakın olduğuna inanıyorum. O gün geldiğinde, iki kadim halk olarak barış ve refah dolu bir gelecek inşa edeceğiz.”

İsrail tarafı  İran'dan gelecek olası gelişmeleri titizlikle takip etmektedir. Netanyahu, sürecin zorluklarına dikkat çekerek;
“Önümüzde zor günler var,” demiş; Genelkurmay Başkanı Zamir ise 
“İran rejimi mutlaka karşılık verecektir; üstelik bu kez alışılmışın ötesinde yöntemlerle.” değerlendirmede bulunmuştur:

Tüm bu gelişmelerin ardından bir başka kritik başlık da sahaya yansıdı: İran, saldırıların hemen sonrasında 100’ün üzerinde insansız hava aracı (İHA) ile İsrail’i hedef aldı. Ayetullah Ali Hamaney’in yaptığı açıklamada, İsrail için “acı verici ve nahoş bir son” ifadesi kullanıldı. Medyada, bu saldırının yalnızca bir askeri karşılık değil, aynı zamanda bir “manevi hesaplaşma” olduğu vurgulandı.

Netice itibariyle, İran birçok açıdan bir “kâğıttan kaplana” benzetilmektedir: ekonomik kriz, iç bölünmüşlük, rejim karşıtı öfke... Ancak İsrail’in gözünde bu “kâğıttan kaplan” nükleer dişlere sahip olursa, gerçek bir tehdide dönüşecektir.