
Ateşkes Denkleminde Netanyahu ve Yahya Sinvar
İsrail iç istihbarat servisi Şin Bet onun için; “Yetenekleri ve duruşuyla bir gün onu bir lider olarak duyacağız” diyordu.
UZMAN GÖRÜŞ


Ateşkes Denkleminde Netanyahu ve Yahya Sinvar
Gazze'de ateşkes ve esir takasına ilişkin müzakerelerden bir sonuç alınamaması ve Fuad Şükr ile ardından İsmail Heniye suikastının bölgedeki gerilimi tırmandırması sonucunda ABD Başkanı Joe Biden, Mısırlı mevkidaşı Abdel Fattah El-Sisi ve Katar Emiri Şeyh Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani yaptıkları ortak açıklamada ateşkese varılması konusunda bir anlaşma yapılmasının gerekliliğini duyurdu. Washington, Kahire ve Doha tarafından duyurulan ateşkes çağrısı, bölgesel gerilimleri yatıştırma ve bölgenin daha geniş bir çatışmaya sürüklenmesini engelleme girişimi olarak görülüyor. Yapılan açıklamada ateşkese dair çerçeve anlaşmasının masada olduğu ve geriye kalan tek şeyin pratiğe dökülmesi gerektiği belirtiliyor. Ateşkese ilişkin görüşmelerin 15 Ağustos gibi yakın bir tarihte öngörülmesi, olası topyekûn bir savaşa sürüklenmekten kaçınmanın tezahürü olarak görülüyor. Dolayısıyla bu girişim, İran'ı Fuad Şükr ve Heniye suikastinden sonra bölgedeki tansiyonu tırmandırmaktan vazgeçirmeye dönük ikna etme çabalarından ileri geliyor. Diğer taraftan görüşmeler sonuç verir ve ateşkes görüşmelerinde somut ilerleme sağlanırsa Tahran'ın intikam hedefinden geri adım atmaya istekli olacağı ve Hizbullah’ın da İsrail’in Kuzeyi’ndeki yıpratma savaşına son vereceği olası ihtimaller arasında olacak. Dolayısıyla ateşkes, hedefli suikast, rehine takası ve kuzeydeki düşük yoğunluklu savaş gibi sahadaki gelişmeler, bir zincir halkası gibi birbiriyle bağlantılı olarak ilerliyor. Her ne kadar ateşkes denklemli varsayımlar umut verse de Hizbullah’a yakın kaynaklar, ateşkes müzakerelerinin sağlam bir zeminde kurulmadığını düşünüyor. Bununla birlikte müzakerelerin ertelenmesi veya sekteye uğraması İran'ın müzakerelerin sonuçlarını beklemek yerine karşılık vermek zorunda bırakacağı bir durumu da ortaya çıkaracak. Şöyle ki; müzakereye dair takvim duyurulduktan bir süre sonra İran'ın BM heyeti, Gazze Şeridi'nde ateşkes sağlanmasının İran'ın en büyük önceliği olduğunu, Hamas için kabul edilebilir olan bir anlaşmanın bizim için de kabul edilebilir olacağını duyurdu. Bu bildiriye ek olarak "Ancak yanıtımızın zamanında ve olası ateşkese zarar vermeyecek şekilde yerine getirileceğini umuyoruz." fadesi İran'ın vereceği tepkinin ateşkesin gidişatına endeksli olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla bölgedeki krizden çıkış yolu olarak İran'ın olası bir misillemesinin önüne geçmek için yapılan diplomatik çabalarda bir ilerleme kaydedildiğini gösteriyor. Aynı zamanda Gazze’deki olası ateşkes, İran’ın misillemesini durdurmaya dönük verilen bir ödül olarak görülecek.
Ateşkes Denkleminde Netanyahu
İsrail Başbakanı Netanyahu, Time dergisine verdiği röportajda, "Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki kontrolünü sona erdirmeden tutuklu rehinelerin serbest bırakılmasına yönelik bir anlaşmayı kabul etmeyeceğini" ifade ederken savaşın ertesi gününe ilişkin de gelecekte Hamas'ın Gazze'yi yönetmesini reddediyor. Netanyahu'nun açıklamaları, olası ateşkes anlaşması görüşmelerini kısa vadede bir manevra olarak düşündüğünü ortaya koyuyor. Zira Netanyahu’nun; “Gazze'nin bölgesel ortaklarımızın desteğiyle ve silahsız bir sivil yönetim tarafından yönetilmesini isterim.” ifadesi de bu durumu açıklar niteliktedir. Dolayısıyla Netanyahu ve savaş kabinesinin İsrailli rehinelerini serbest bırakılmasına rağmen olası bir anlaşmayı dahi kabul etmeyeceğini akla getiriyor. Esasında Netanyahu'nun kullandığı geleneksek kalıp, pratikte tüm İsrail vatandaşlarına da dayatılan ve sözde İsrail'in varoluşu için bir savaş olarak sunulan soykırımcı bir kalıptır. Netanyahu ve Savaş kabinesinin açıklamalarından yola çıkılırsa İsrail ve Hamas arasında uzun vadeli bir anlaşma şansının olmadığı görülüyor. Kaldı ki; İsrailli aşırı sağcı bakanlardan Maliye Bakanı Bezalel Smotrich yaptığı bir açıklamada; “Gazze'de rehin tutulan İsrailliler serbest bırakılıncaya kadar iki milyon Gazzeliyi "aç bırakarak öldürmenin" "doğru ve ahlaki" olabileceğini” ifade edecek kadar şuurunu kaybetmiş bir hükümetin varlığı düşünüldüğünde, ateşkes sürecinin bir zaman kazanmadan ibaret olduğunu düşünmek de yüksek olasılıklı bir öngörüdür.
Ateşkes Denkleminde Yahya Sinvar
Yahya Sinvar, Hamas'ın merhum siyasi lideri İsmail Heniye'nin öldürülmesinin ardından Hamas'ın Politbüro başkanı olarak gündeme oturdu. Sinvar'ın yeni liderliği, Halid Meşal'in de bulunduğu diğer Hamas lider kadrosunu gölgede bıraktığı gibi İran'ın Hamas üzerinde artan etkisini de Sünni dünyada doğrular duruma getirdi. Yahya Sinvar, 5.5 yıla yakın süre Gazze'de rehin tutulan İsrailli uzman çavuş Gilad Şalit'in 2011 yılında Mısır'ın arabuluculuğunda varılan takas anlaşması kapsamında serbest bırakılmıştı. Bu anlaşma öncesinde de İsrail, kaçırılan asker Gilad Şalit'in hayatta olduğuna dair bir kanıt karşılığında 20 Filistinli kadını serbest bırakacağını duyurmuştu. Sinvar’ın iki devletli çözüme, Oslo Anlaşması'na ve Fetih Hareketi'nin cılız politikalarına mesafeli olduğu ve açıktan tavır aldığını biliniyor. İsrail iç istihbarat servisi Şin Bet'in sorgulamalarında ve Sinvar ile temas kuran herkesin ifadelerinde; "Sinvar’ın kararlı, korkusuz, zeki ve karizmatik bir kişi" olduğu ifade ediliyor. Şin Bet, Sinvar için; “Yetenekleri ve duruşuyla bir gün onu bir lider olarak duyacağız” diye gelecek öngörüsünde bulunuyordu.* Sinvar, İsrail ile birçok esir takası antlaşmaları için çalıştı. 2014 yılında iki İsraillinin cenazeleri karşılığında İsrail ile yeni bir esir takası anlaşması, bu antlaşmalardan sadece biriydi. Dolayısıyla Sinvar'ın esir takası konusunda stratejik üstünlüğü söz konusuydu. Sinvar, takas antlaşmalarında olduğu gibi 7 Ekim sonrası tutsak edilen rehineleri de Gazze'deki savaşı kendi zamanlamasıyla durdurmak için mümkün olan en güçlü pazarlık kozu haline getirdi. Sinvar’ın esir takası anlaşması için ısrarının altında da bu strateji yatıyor. Gazze'deki en güçlü isim haline dönüşen Sinvar'ın liderliği devam ettikçe esir takasları da onun himayesinde yapılacak. Şayet Gazze’deki mevcut durumun sonunda İsrail hapishanelerindeki Filistinli tutukluların serbest bırakılmasını sağlayacak stratejik bir anlaşma yapılırsa; bu takas anlaşması Sinvar’ı bu zaferin aktörü haline dönüştürecek. Hali hazırda Sinvar'ın son 10 ay boyunca Gazze Şeridi'ndeki savaşı yöneten ana isim olmasından dolayı bir ünü var. Bununla birlikte Sinvar, Hamas hareketinin Gazze Şeridi'ndeki güvenlik ve askeri faaliyetlerinin beynini oluşturuyor. Aynı zamanda Sinvar, Hamas'ın askeri aygıtının İran'ın askeri desteğine bağımlı olmasında kilit rol oynayan bir isim. Sinvar, 21 Mayıs 2018’de Hizbullah’ın kanalı Al-Mayadeen’e verdiği bir röportajda; Hamas hareketinin Lübnan Hizbullah'ıyla ilişkisini doğruluyor . İki taraf arasında neredeyse günlük iletişim içerisinde koordinasyon ve ortak çalışmalar gerçekleştiğini, kendisi aynı zamanda İran Devrim Muhafızları ve Kasım Süleymani liderleriyle olan ilişkinin güçlü olduğunu vurguluyor. Sinvar, İsrail'le mücadelede İranlılara minnettar olduğunu sürekli dile getiren bir isim. Sinvar’ın yönetme tarzı onu giderek daha popüler hale getirecek. Bu ün ve popülerlikten hareketle Sinvar'ın savaştan sonra Filistin Yönetimi'nin Gazze'yi yönetmesine karşı çıkan bir isim olarak dikkat çekmesi de mevcut konjöktürde makul görülecek bir durum.
Olası ateşkes müzakerelerinde olumlu gelişmeler sağlansa dahi 40 binden fazla kişinin ölümüne ve binlerce kişinin yaralanmasına neden olan evleri yok eden, aileleri yerinden eden ve hayalleri yerle bir eden gerçek bir felaketin izleri yok olmayacak. Gazze’de hayatta kalan çocuklar, masumiyetlerini aileler ise en değerli varlıklarını kaybetti. Gazze’nin duvarlarına kanla yazılmış yazılar, tarihin hafızasından silinmeyecek. Gazze’deki hayaller ve umutların yok olmasına seyirci kalan, Gazze’deki halkı koruyamayan ve onların güvenliğini sağlayamayan “hür dünya” unutulmayacak.
* Ayelett Shani, “Sinwar told me: One day I'll be in power and you'll be the one interrogated”, Haretz, Dec 15, 2023.



