
Ateşkese Gitmeyen Yol
İsrail’in Bölgedeki Ateşkes Süreçlerindeki Sicili


Ateşkese Gitmeyen Yol
İsrail, 31 Temmuz'da Tahran'ın göbeğinde Hamas lideri İsmail Heniye'ye düzenlenen suikast ile doğrudan eylemin sorumlusu olarak, gündeme bomba gibi düştü. Batılı birçok istihbarat kaynağı, Heniye’nin İran Devrim Muhafızları’nın misafirhanesinde kalırken öldürülmesinin Mossad’ın Devrim Muhafızlarına karşı İstihbarat penetrasyonunun en yüksek düzeyde olduğunu gösteren bir “zafer” olarak yorumladı. İran'ın resmi haber ajansı Fars dahi bunu İsrail’in tehlikeli bir istihbarat sızması olarak kabul etti. İsrail, Heniye suikastıyla İran'a, istihbarat açısından tüm güvenlik örgütlerine sızabileceği ve stratejik hedefleri istediği zaman vurabileceği konusunda açık bir uyarı mesajı iletmek istedi. İran açısından bu suikast, ülkenin egemenliğinin ve ulusal güvenliğinin ciddi şekilde ihlali anlamına gelen bir eylemdi. Suikasttan sonra gözler, Hamas siyasi bürosu başkanı İsmail Heniye'nin Tahran'da öldürülmesinin intikamını alma sözü veren İran'a ve Fouad Şükr'ün Lübnan’ın güney banliyölerinde öldürülmesine karşılık intikam sözü veren Hizbullah'a çevrildi. Tüm dünya, İran ve Hizbullah’ın olası tepkisine odaklanırken ve gergin bekleyiş bölgeyi bölgesel bir savaşın eşiğine doğru sürüklerken ABD tarafından taktiksel bir hamleyle 'ateşkes görüşmeleri' duyurusu yapıldı. Bu haber, savaşa giden yolda bir çıkış yolu olarak gündeme düştü. Katar ve Mısır’ın dahil olduğu üçlü ortak deklarasyon ile ateşkes görüşmeleri için bir takvim ilan edildi. Amerika, bu manevrayla arabuluculara ateşkes için süre tanındığını ilan ederek İran’ın ve Hizbullah’ın İsrail’e karşı planladığı saldırıyı ertelemesini sağladı.
Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden, Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad Al Sani ve Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah El Sisi yaptıkları ortak açıklamada, “artık kaybedecek zaman yok ve artık kabul edilebilecek hiçbir mazeret yok" değerlendirmesinde bulunurlarken “ateşkesin başlamasının ve bu ateşkesin uygulanmasının zamanı geldi. Gerilimleri yatıştırmanın yolu ateşkesi sağlamaktır.” diyerek 15 Ağustos’u işaret etmişti. 15 Ağustos’ta Doha'da başlayan ABD, Mısır, Katar ve İsrail heyetinin yer aldığı dörtlü toplantı cuma günü sona erdi. Toplantıya CIA Direktörü William Burns, Amerika'nın Orta Doğu elçisi Brett McGurk, Mısır Genel İstihbarat Başkanı Abbas Kemal, Katar’dan Başbakan Muhammed bin Abdul Rahman ve İsrail heyetini ise Mossad başkanı David Barnea temsil etti. İsrail heyetinde Shin Bet'in başkanı Ronen Bar, İsrail Savunma Kuvvetleri rehine birimi komutanı General Nitzan Alon ve Netanyahu’nun siyasi danışmanı Ofir Flake de hazır bulundu. Her ne kadar Hamas, doğrudan Doha'daki müzakerelere katılmasa da Hamas’ın talepleri, Katar ve Mısır tarafında masada ileri sürüldü.
Katar ve Mısır tarafından Doha’da ileri sürülecek talepler , önceden hazırlanan bir mutabakat üzerine inşa edilmişti. Hamas tarafı, müzakerelerde ABD Başkanı Joe Biden'ın açıkladığı çerçeve mutabakatının tek geçerli dayanak olduğu ve İsrail’in yeni teklifler ileri sürmeden bunu kabul etmesi gerektiğini savundu. Çerçeve mutabakatta; saldırıların durdurulması, işgalin ve kuşatmanın kaldırılması, geçişlerin açılması ve esir değişimi yer alıyordu. Ancak İsrail Heyeti’nin yeni bir mutabakat konusunda ısrar ettiği belirtildi. Buna paralel olarak Doha’da ABD özel elçisi McGurk'un da katıldığı görüşmelerde iki ana eksen üzerinde duruldu:
- Birincisi Gazze Şeridi ile Mısır arasındaki sınır şeridi ve insani yardım konuları.
- İkincisi ise rehine-mahkûm değişim anlaşması ve bunun uygulanmasına yönelik mekanizma.
İsrail’in Bölgedeki Ateşkes Süreçlerinde Sicili Bozuk
Netanyahu, Philadelphia sınır ekseninde ve Gazze Şeridi'nin kuzeyinde İsrail kuvvetlerinin varlığı kabul edilmeden herhangi bir anlaşmaya varılmayacağı konusunda ısrar ediyor. Philadelphia Ekseni, Netzarim Koridoru ve Filistinli tutukluların listesi gibi temel konularda İsrail’in pozisyonunda hâlâ boşluklar olduğu görülüyor. Netanyahu, 8 Ekimden itibaren her bir müzakere sürecinin başarısızlığa uğraması için çözümsüzlükte ısrarcı olmuştur. Önceki müzakere toplantılarında olduğu gibi ateşkesin sağlanması için sonuca yaklaşıldığında yeni bir teklifle ateşkes masasını dağıtmıştır. İsrail’in ateşkes müzakereleri tarihine bakıldığında bunun sadece Netanyahu hükümetine has bir durum olmadığı görülecektir. İsrail’in eski Başbakanı Ariel Şaron da Netanyahu’nun bir diğer yüzüydü. İsrail, 1980’li yıllarda yaklaşık 12 ateşkes masasını dağıtmıştı. Ariel Şaron, Filistin Kurtuluş Örgütü'nü yok etmeye, Suriyelileri Lübnan’dan çıkarmaya ve Lübnan'da Maruni lider Beşir Cemayel yönetiminde bir İsrail kukla devleti kurmak istiyordu. Filistin Kurtuluş Örgütü'nü Beyrut'tan çıkarma görevini de Falanjist müttefiklerine yaptırdı. Falanjistler, İsrail Başbakanı Şaron'un da iş birliğiyle Sabra ve Şatila mülteci kamplarında korkunç katliamlar gerçekleştirdiler.
İsrail’in çözümsüz politikalarına karşı dik duran müzakerecilere ihtiyaç var. Tarihte bunun örnekleri mevcuttur. Amerikan tarihindeki seçkin diplomatlarından biri olarak kabul edilen Filip Habib gibi bir müzakereci bunun en iyi örneklerinden biridir. Hatırlanacağı üzere İsrail-Lübnan müzakerelerin bir ayağı olan 25 Mayıs 1982'de İsrail’in ortaya attığı her yeni teklif için; "Avrupa'daki İsraillilere ve Yahudilere yönelik saldırılar ateşkes anlaşmasına dahil değildir." yanıtını vermişti. Habib, müzakere süreçlerinde İsrail'in Lübnan'dan İsrail'e saldırı iddialarını kasıtlı olarak uydurduğunu ve İsrail'in gerçek amacının her zaman Lübnan'daki Filistinlileri yok etmek olduğunu söylüyordu. Lübnan'dan doğrudan İsrail'e düşmanca bir eylem olduğuna dair hiçbir kanıt olmadığını da ifade ediyordu. Dolayısıyla günümüzde Netanyahu’nun Gazze için yaptığını geçmişte Ariel Şaron da Lübnan'ı tam ölçekli işgali için bir planı için yapıyordu. Aynı şekilde geçmişte Ariel Şaron gibi günümüzde Netanyahu de ateşkes süreçlerindeki tüm uzlaşmalardan uzak ve ihlallerden sorumluydu. Netanyahu’nun nihai kötü niyetli eylemi olarak değerlendirilen yeni tekliflerine son vermek için güçlü bir konsensüsün oluşması gerekmektedir. Netanyahu’nun uzlaşmazlık manevrasına rağmen arabulucuların iyimser olduğu da ne yazık ki dikkatlerden kaçmıyor. Mısır Heyeti’nden bir yetkilinin Al-Akhbar gazetesine verdiği bir röportajda; “İsrail'in müzakere sürecini engellemek için tüm çabalarına rağmen ateşkesin önümüzdeki hafta sonuna kadar yürürlüğe gireceğini umuyorum.” diyor. Her ne kadar Mısırlı yetkilinin bu açıklamaları iyimser bir tablo çizse de Kahire görüşmelerinin ateşkesle sonuçlanıp sonuçlanmayacağına dair kesin bir durum söz konusu değil. Doha’dan farklı olarak Kahire görüşmeleri de Hizbullah'ın askeri medyası tarafından dağıtılan tünel içinde füze taşıyan kamyonları ve füze rampalarını gösteren yer altı tünelindeki tehdit mesajı videosu gölgesinde gerçekleşecek. Hizbullah tarafından yayınlanan İmad-4” videosu, müzakere masasına bir dizi mesaj içeriyor. “Dağlarımız Bizim Hazinelerimizdir" başlıklı 4,36 dakikalık videoda, ağır kalibreli roketatarları taşıyan kamuflajlı kamyonlar ortaya çıkıyor ve uzun bir tünel içindeki dolambaçlı yollarda ilerlediği görülüyor. Ancak İsrail tarafı ise İran ve Hizbullah'ın planladıkları intikam eylemlerini Katar'daki zirvenin başarısı veya başarısızlığıyla ilişkisi olacağı yönündeki iddialara pek inanmıyor.
Bu hafta içerisinde Kahire’de ; “Serbest bırakılacak rehinelerin listesi, serbest bırakılma sırası ve her rehine karşılığında serbest bırakılacak Filistinli tutukluların listesine ilişkin konular gündemde olacak. Müzakerelerin arzu edilen neticeye ulaşıp ulaşmayacağı önümüzdeki günlerde netlik kazanacak. Altı hafta sürmesi beklenen anlaşmanın ilk aşamasında, her hafta serbest bırakılacak rehinelerin sayısının artırılması karşılığında, Filistinli tutukluların serbest bırakılmasının paralel bir şekilde gerçekleşmesi de düşünülüyor. İhtiyatlı bir “iyimserlik” ile gelişmeleri takip edeceğiz.



