Esad'ın Düşüşü ve İsrail

THE CRITIQUE TIMES / ANALIZ

12/14/2024

Ortadoğu gibi kriz ve kaoslarla beslenen bir coğrafyada imkansız olarak tasavvur edilen olaylar, göz açıp kapayıncaya kadar mümkün hale gelebiliyor. 14 Kasım'da Riyad’da düzenlenen Arap-İslam zirvesine devlet başkanı olarak katılan Beşar Esad, iki haftadan kısa bir süre sonra ülkesinden kaçan bir diktatör olarak anılmaya başlandı. 2011 baharında Suriye’de olaylar başladığında, değişim taleplerine direnip, kendisinin “kurtarıcısı” olarak gördüğü Rusya ve İran ile birlikte 13 yılı aşkın süredir devam eden çatışmalarda yarım milyondan fazla insanın hayatına mal olan ve ülkenin ekonomisini, altyapısını ve sanayisini yok eden, 53 yıllık baba-oğul Esad iktidarı olmak üzere 61 yıllık Baas rejimi sona erdi. 12 gün gibi kısa bir süre içerinde de rejiminin stratejik varlıkları, sembolleri, ana yolları, şehirler ve köyleri, tüm ilçeleri, havaalanları, üsleri, Halep ve Şam gibi büyük, Hama gibi stratejik, Humus gibi ise sembolik şehirleri el değiştirdi.

Suriye’de bu gelişmeler yaşanırken hemen akabinde Golan Tepeleri de İsrail tarafından işgal edildi. HTŞ önderliğindeki grupların Şam’a girmesiyle İsrail’in Golan Tepelerini işgal etmesi, yeni soru işaretlerini doğurdu. Sadece dünya değil, İsrail ordusundaki subaylar da bu hızda gerçekleşen olaylara karşı şaşkınlıklarını gizleyemiyorlardı. İsrail’in Golan Tugayı'ndan Yarbay Uriah Yanon, “yıllardır Golan Tepelerini İsrail'den izlediklerini ancak buraya bir daha gireceklerini asla hayal etmediklerini” söylüyordu. Yanon, "Önümüzde ordu olmadığını anladığımız anda komuta ve tümen orada olmamız gerektiğine karar verdik" diyordu. (1)

Peki İsrail Kamuoyu Esad’in Düşüşüne Nasıl Bakıyor ?

Esad rejiminin düşmesinin İsrail açısından iyi mi yoksa kötü mü olduğu konusunda İsrail kamuoyu ihtiyatlı yaklaşıyor. Bazı yorumcular, Suriye’deki yeni hükümetin fundamentalist bir hükümete ya da daha pragmatik bir hükümete yol açabileceğini kestirmenin erken olduğunu düşünüyor. IDF, Heyet Tahrir el-Şam'ı takip ettiklerini duyurken, yeni hükümetin nasıl bir istikrara kavuşacağını ve Güney Suriye'de İsrail'e bakan cephede neler olacağını da görmek istiyor. Esasen İsrail için Tahran'dan Lübnan'a kadar uzanan Şii Hilali veya Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin'i kapsayan İran ekseni ilgili her oluşum stratejik düşman olarak görülüyor. İsrail kamuoyu, her ne kadar Suriye'deki duruma şüpheci ve kuşkucu baksa da son tahlilde, tarihi ve stratejik büyük bir düşman olan Esad’ın düşmesini İsrail açısından umut verici ve hayati bir fırsat olarak görüyor. İsrail, bu gerçeklik üzerinden kuzeyindeki güvenliğini tesis etmek için İslami grupları desteklemek gerekiyorsa dahi onları desteklemekten geri durmayacaktır. Temel mantık şu; İsrail, Esad’i düşüren grupların gelecekte kendisi için tehdide dönüşmesine izin verirse; makul sürede bu gruplar İsrail için tehdite dönüşecektir. Dolayısıyla İsrail ; “muhalif gruplar, Suriye’nin yönetiminde yer alsın yada almasın onları kendisi açısından Hizbullah gibi askeri ve siyasi bir devlet dışı aktöre dönüşemeyeceği bir hizaya getirmeyi” temel hedeflerden biri olarak görüyor.

İsrail'i endişelendiren diğer bir nokta ise; Esad’ın devrilmesinin Mısır ve Ürdün gibi diğer bölgelere ilham kaynağı olacağı ve yayılacağı bir korkusudur. Bu nedenle çeşitli aksiyonlar hazırlanmakta ve her değişiklik yakından takip edilmektedir. Bu ölçekte, Suriye’deki olası yeni hükümetin de muhtemel tehdit olabileceği de düşünülüyor.

Zira Suriye’de yaşananların, aslında yeni bir düzenin başlangıcını oluşturduğu dikkatlerden kaçıyor. Buradaki temel argümanlar, İran Irak ve Libya’da yaşanan tecrübelerden ileri geliyor; İran'da birbirinden tamamen farklı gruplar, İran’da Şah'ı devirmek için  bir araya gelmişti. Ateistler ve liberal öğrencilerin Humeyni ile iş birliği yapmasına rağmen Humeyni iktidarı tek eline aldı.  Suriye örneğinde bu durumun ortaya çıkması makul bir olasılık olarak değerlendiriliyor. Suriye’de de çeşitli gruplar, Esad'ı devirme yolunda iş birliği yaptı. Ancak eğer yönetme sürecinde esaslı bir anlaşmaya varılmazsa , makul ihtimal ki iktidarı tek başına elinde tutacak tek gücün HTŞ olacağı bir durum ortaya çıkabilir. Bu durum da yeni bir krizi tetikleyebilir. Libya ‘da da buna benzer durumlar ortaya çıkmıştı. Kaddafi'den sonra çeşitli örgütler, anlaşmaya varamadığından dolayı Libya, altı yıldan fazla süren bir iç savaşa girdi.

Peki İsrail’in Planı ne ?

İran ve Şii ekseninin düşmanları, İsrail’in mutlak dostu mudur? Sorusu önemli yer tutuyor. İsrail açısından yakın gelecekte müttefik olma potansiyelini Kürtler ve Dürziler oluşturuyor. Fotoğrafa bir bütün olarak bakıldığında İsrail, Kuzeyini güvenlik açısından garanti edecek yeni bir komşu devlet istiyor. Jacob Feitelson, bir yazısında; İşçi Siyonist İsrail Partisi’nin kurucularından olan Yigal Allon'un 1967’de ortaya attığı Allon Planı’na atıf yaparak, bu plana geri dönmenin zamanı geldiği savını ortaya atıyor.  Allon Planı; Suriye ile İsrail arasındaki Golan Tepeleri'nde bir Dürzi devleti kurulmasını ön gören bir plan olarak biliniyor. Bu düşüncenin İsrail’in güvenlik reflekslerindeki temel eğilimi, Dürzilerin 1930'larda Fransızlar tarafından yıkılan Cebel el-Druz'daki devletlerini yeniden inşa etmelerine yardım etmek” üzerine kurulu. Suriye ile İsrail arasında kurulacak Dürzi devleti, İsrail'in Golan Tepeleri üzerindeki egemenliğini tanıması koşuluyla İsrail korumasında olacaktır. Bu planda: "Suriye'nin güneyindeki bir Dürzi devleti, Suriye, Ürdün ve İsrail arasında bir nevi tampon devlet oluşturacak. Böylelikle Dürzi devletine, İsrail’in Golan Tepeleri'ndeki kalıcı hakimiyetini tanıyacağı varsayımı üzerine İsrail'le karşılıklı bir savunma ittifakı teklif edilecek.

İsrailli stratejistlerin bir kısmı, bu plana gönderme yaparak geçmiş yıllarda bu fırsatın kaçırıldığı düşünüyor. Aynı zamanda Suriye ve Lübnan’daki Hristiyanlardan müteşekkil bir Hristiyan devleti ideali de bu plan dahilinde değerlendiriliyor. Durzi ve Hristiyanlar oluşacak ve  İsviçre modeline benzeyecek bu devletler, İsrail'in siyasi, ekonomik ve güvenlik desteğini de alarak ortak bir yönetim mekanizması kuracaklar. İsrail , bu planla kendi güvenliğini garanti etmiş olacak. Bu plan ile; "Lübnanlıların ve Dürzilerin kontrolünde olacak ortak bölge, bölgenin en önemli limanlarından biri olan Beyrut limanını da ellerinde tutacak. Bu ülkeler Avrupa Birliğine dahil edilerek benzer ilişkilerle bir işbirliği geliştirecekler. Böyle bir işbirliği her ülke için ekonomik refaha ve istikrarlı barışa yol açacaktır." değerlendirmesi yapılıyor.

İsrail Suriye’nin Geleceği İçin Ne Düşünüyor ?

Moshe Dayan Merkezi’nden Dr. Milstein Suriye’nin geleceğine dair iki senaryo üzerinde duruyor:

Suriye'de Arap ve Batı desteğinin olduğu, İsrail'e sempati duymasa bile daha makul ve kabul görecek yeni bir hükümet kurulacak. İkinci senaryo ise şüphesiz Suriye'nin DNA'sı" diyor. İsrail'i ilgilendiren durum, özellikle temas hattı bölgesinde, yani Golan bölgesinin tamamında savaş ve çatışma riskini ortadan kaldıracak bir güvenlik bölgesi yaratmaktır. Aksi takdirde, yakın gelecekte Siyonistlere karşı savaş başlatmaya karar veren birçok İslami örgütle uğraşmak zorunda kalacak." Dolayısıyla İsrail'in Golan Tepeleri sınırında İslami grupların varlığı, İsrail açısından fayda getireceği pek açık değildir.

Her ne kadar Suriye'deki İslami gruplara karşı İsrail'in ihtiyatlı davranması durumu düşünülse de basına yansıyan bazı haberlere göre, İsrail, Suriye’deki rejimi deviren grupların bir kısmıyla doğrudan, HTŞ'nin de aralarında bulunduğu diğer gruplarla da aracılar aracılığıyla temas halinde oluyor. Buradaki öncelikli olarak verdiği mesaj, Suriye’deki grupların İsrail'in Golan Tepelerine ve sınıra yaklaşmaması olarak da yorumlanabilir. İsrail’in Suriye'deki Golan Tepeleri'ni işgali, kendi nazarında “tarihi bir sembol” olduğu herkesin malumu. Golan tepelerindeki kalıcı işgali için İsrail’in Suriye'de İran’ın yerini alıp kendi vekilini yaratması, zorunlu bir tercih olarak görülüyor. Bu vekiller de ya güneydeki Dürziler ya da kuzeydeki terör örgütü PKK ve türevleri olacaktır.

Şu hususu belirtmekte yarar var; İsrail’in planına dahil olan Golan Tepeleri, uluslararası hukuka göre Suriye'nin bir parçasıdır. İsrail devletinin 1980 yılında bu toprakları tek taraflı ilhak etmesi, bu eyleme meşruiyet kazandırmaz.

1-Yushai Almakais