Güç ve Gözetim: Beyrut’ta Yükselen ABD'nin Yeni İstihbarat Üssü

ANALIZ II THE CRITIQUE TIMES

Doç.Dr.Mehmet ÇELİK

6/15/2025

Beyrut’un kuzeydoğusunda, Avkar banliyösünde yer alan ve bu yıl tamamlanması beklenen Amerikan büyükelçiliği kompleksi, yalnızca diplomatik ilişkilerin sürdürüldüğü bir temsil binası olmanın çok ötesinde.... 2017 yılında yapımına başlanan bu proje, kapsamı, mimarisi ve konumu itibarıyla bir “büyükelçilikten fazlası”nı temsil ediyor.

Kompleksin toplam alanı yaklaşık 174.000 metrekare. Bu rakam, Lübnan’daki Baabda Başkanlık Sarayı’nın yaklaşık on katı, Beyaz Saray’ın ise iki katından fazla. 43 dönümlük (yaklaşık 27 hektar) bir araziye yayılan bu yapı; konut kuleleri, sosyal tesisler, yüzme havuzu, spor merkezi, yeşil alanlar, iniş pisti ve hatta bir hastane gibi pek çok birimi barındırmakta, adeta kendi içinde bağımsız bir şehir gibi tasarlanmaktadır.

ABD Dışişleri Bakanlığı, bu yapının “Amerikan vatandaşlarına hizmet verme ve diplomatik ilişkileri geliştirme amacıyla” inşa edildiğini açıklasa da, güçlendirilmiş yapısal özellikleri, yüksek güvenlikli alan bölünmeleri, erişim kontrollü iç koridor sistemi ve yeraltı bağlantı tünelleri, diplomatik faaliyetlerin ötesine uzanan fonksiyonel bir kapasiteye işaret etmektedir.

Fransız istihbarat platformu Intelligence Online tarafından yayımlanan bir analizde, söz konusu kompleksin sadece diplomatik personeli değil, aynı zamanda askeri ve istihbarat görevlilerini de barındırmak üzere inşa edildiği ve içinde bir veri toplama ve işleme merkezi bulunduğu belirtiliyor. Aynı kaynağa göre, yapı bünyesinde bir siber izleme istasyonu, geniş hacimli sunucu altyapısı ve gelişmiş iletişim dinleme sistemleri yer almaktadır. Bu unsurlar, kompleksin bölgesel elektronik istihbarat (ELINT/SIGINT) faaliyetlerinin merkezi hâline geldiğini göstermektedir.

Bu değerlendirmeler, son dönemde Beyrut’a gelen ve plakasız zırhlı araçlarla doğrudan bu komplekse geçen 15 kişilik CIA ekibinin varlığı ile de pekişmektedir. Ekip, elçiliğin iç kanatlarında konuşlanmış mevcut görev gücüne dâhil olmuş, ajan devşirme, teknik takip, veri analizine yönelik uzmanlar ile birlikte istasyon yönetiminde aktif rol almıştır.

Lübnan hükümet kurumlarından resmî olarak talep edilen verilerin “terörle mücadele” ya da “kara para aklama ile mücadele” çerçevesinde analiz edilmesi, bu operasyonel varlığın yalnızca gözetleme değil, aynı zamanda aktif yönlendirme ve karar destek fonksiyonu da içerdiğini ortaya koymaktadır.

ABD'nin bölgede bu ölçekte bir üs kurmasının zamanlaması da manidardır. İsrail ile Hizbullah arasında süregelen çatışmaların ardından ilan edilen ateşkesin gölgesinde Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Aoun, Başbakan Nawaf Salam ve Meclis Başkanı Nebih Berri, ülke içi güvenlik yapılanmasını yeniden şekillendirme yönünde adımlar atmaktadır.

Hizbullah’ın silahsızlandırılması ve güç kullanma tekelinin devlete devredilmesi yönündeki çabalar, bu süreçte Amerikan istihbarat desteğinin artan biçimde devreye girdiğini göstermektedir. İsrail Savunma Kuvvetleri’nin (IDF) Hizbullah’a ait silah sistemlerini "ifşa" etmesinin ardından, Lübnan Ordusu'na istihbarat paylaşımı yapılması veya doğrudan müdahale yoluna gidilmesi, bu yeni düzende Beyrut–Tel Aviv hattının koordinasyonuna işaret etmektedir.

Amerika’nın Lübnan'daki bankacılık sistemi üzerindeki baskısı da göz ardı edilemez. Lübnan elitlerini hedef alan ekonomik tedbirlerle, Hizbullah’ın ekonomik altyapısı zayıflatılmakta ve bölgede Amerikan çıkarları doğrultusunda yeni bir finansal düzen tesis edilmeye çalışılmaktadır. Bu bağlamda, istihbarat kompleksi ile ekonomik baskı araçları iç içe geçmiş; yeni diplomatik tesis, aynı zamanda ekonomik savaşın da merkez üssü hâline gelmiştir.

Hizbullah’ın bu gelişmelere karşı gösterdiği tepki ise dikkat çekicidir. Her ne kadar yapının Lübnan egemenliğine müdahale anlamı taşıdığı açıkça belirtilse de, İran’ın "stratejik sabır" politikasına paralel olarak doğrudan çatışmadan kaçınılmakta ve yapı ile doğrudan yüzleşilmemektedir. Ancak bu denge sürdürülebilir midir? Elçilik etrafındaki bu sessizlik uzun vadede nasıl bir kırılmaya yol açacaktır? Bu sorular hâlen cevap beklemektedir.

Öte yandan, bu gelişme İsrail için de ikircikli bir durum yaratmaktadır. Bir yandan ABD ile derinleşen istihbarat iş birliği olumlu bir stratejik kaldıraç oluştururken, diğer yandan bölgede bu kadar büyük bir Amerikan varlığı, İsrail’in bazı güvenlik faaliyetlerinin kısıtlanmasına veya uluslararası denetime açık hâle gelmesine neden olabilir. Bu durum, Tel Aviv için hem fırsat hem risk anlamına gelmektedir. Zira bu  ABD'ye İsrail, Arap devletleri, Türkiye, Kıbrıs, Yunanistan ve hatta ötesi arasındaki tüm alanı kontrol etme olanağı verecektir.

Sonuç olarak, Avkar banliyösünde yükselen bu dev yapı, bir diplomatik temsilcilikten ziyade, bölgesel bir istihbarat üssü, komuta merkezi ve psikolojik üstünlük simgesi olarak değerlendirilmelidir. Mimarisi, güvenlik altyapısı, operasyonel kabiliyeti ve inşa edilme süreci, ABD’nin Doğu Akdeniz’de uzun vadeli bir güvenlik mimarisi inşa etme stratejisinin parçası olduğunu ortaya koymaktadır. Aynı zamanda Lübnan için son derece tehlikeli olacak olan bu üssün gelecekteki rolleri hakkında birçok soru işareti gündeme gelecektir.