
Hasan Nasrallah Sonrası Hizbullah ve Liderlik
Doç. Dr. Mehmet ÇELİK
9/29/2024
27 Eylül'de Hizbullah açısından en büyük kırılmalara işaret eden bir suikast gerçekleşti. 64 yıllık ömrünün 32 yılını Hizbullah'ın siyasi ve askeri yapısına liderlik ederek geçiren Hasan Nasrallah, İsrail'in canice bir saldırısıyla öldürüldü. Nasrallah'ın öldürülmesi, İsrail'in son aylarda gerçekleştirdiği saldırıların en etkilisi olarak gündeme düştü. Hatırlarsak, İsrail'in son dönemlerde gerçekleştirdiği suikast eylemleri başta olmak üzere hava saldırıları, intikam söylemlerini pratiğe dökemeyen İran'ı prestij açısından zor duruma sokmuştu. İsrail, İran'dan gelecek olası karşı saldırıya aldırış dahi etmeden Hizbullah'a yönelik eylemlerini artırarak devam ettirmişti. Hizbullah da İsrail'in gerçekleştirdiği son saldırılarla büyük kan kaybederken İsrail'e karşılık vermeye çalıştıysa da eylemlerini kısıtlı bir alanda gerçekleştirmişti.
Hizbullah'tan İsrail'in saldırılarına karşılık caydırıcı bir saldırı düşünülse de Hizbullah, devlet dışı bir aktör olarak hava kuvvetlerine ve hava savunma sistemine sahip bir yapı değildir. İsrail gibi hava, kara ve deniz gücüne sahip, aynı zamanda karmaşık istihbarat operasyonları gerçekleştiren bir devlete karşı direnmesi ve aynı özgül ağırlıkta karşılık vermesi de düşünülemez. İsrail'in coğrafi olarak yanı başında olan ve insan istihbaratına müsait olan Lübnan'daki hedeflerine saldırı düzenlemesi, devlet aktörü için makul görülebilir. Dolayısıyla İsrail'in Lübnan'ın güney banliyölerindeki Hizbullah'ın kilit isimlerine nokta atışı eylemler gerçekleştirmesi, savaş literatüründe beklenen bir eylem olarak değerlendirilebilir.
Hizbullah, 20 Eylül 2024'te İbrahim Akil başkanlığında Hizbullah'ın seçkin birimi olan Rıdvan birliğinin komuta grubunu kaybetmesinin şokunu atlatamadan Nasrallah'ın öldürülmesiyle irkildi. Nasrallah, Hizbullah ile özdeşleşmiş bir liderdi. Nasrallah'ın etkili hitabeti ve dini liderliği, onu sadece Lübnan'da değil Ortadoğu'da da en etkili isimlerden biri haline getirmişti. Dolayısıyla Nasrallah'ın ölümü, Lübnan ve Ortadoğu'nun yakın tarihini şekillendiren Şii eksenli devlet dışı bir yapı olan Hizbullah için bir dönemin sonunu işaret etti.
Hasan Nasrallah Sonrası Lider Kim Olacak?
Nasrallah'ın öldürülmesi sonrasında Hizbullah'ın başına kimin geçeceği sorusu, gündemdeki sıcak konulardan biri haline geldi. Şüphesiz, Nasrallah'tan sonra gelecek herhangi bir lider, Nasrallah'a benzer nitelik ve kabiliyetlere sahip bir lider olacaktır. Hizbullah'taki liderlik kültü ve temsiliyeti, İran'ın dini lideri Hamaney'e olan bağlılık ve sadakatten ileri gelmektedir. Dolayısıyla Hizbullah'ın yeni liderliği; Hizbullah'ın mevcut başta siyasi ve askeri olmak üzere tüm yapısı, İran ekseni doğrultusunda olmaya devam edecektir. Hizbullah'ın yeni lideri olarak Nasrallah'ın kuzeni ve aynı zamanda Kudüs Gücü Ordusu'nun eski komutanı Kasım Süleymani'nin dünürü olan Haşim Safi el-Din düşünülüyor. Lider listesinin başında yer alan Haşim Safi el-Din, 2000'li yıllarda bir İran gazetesine konu olmuş ve Hasan Nasrallah'ın halefi olacak bir isim olarak listede yer almıştı. Bu haberden daha önce, Haşim Safi el-Din halefliğinin 1994'te belirlendiği de iddialar arasındadır. İsrail'deki çoğu düşünce kuruluşu da yıllar öncesinde Nasrallah'tan sonra kimin geleceği sorusuna cevap ararken Haşim Safi el-Din üzerinde yoğunlaşmıştır. Alma, 2022'deki bir raporunda Nasrallah'ın Haşim Safi el-Din'i halefi olarak atadığını belirtmiştir.
Haşim Safi el-Din Kimdir?
Haşim Safi el-Din, doğrudan İran rejimi ile temas kuran ve akrabalık bağları olan bir isim olarak öne çıkıyor. Haşim Safi el-Din'in oğlunun İran'ın Kudüs Gücü Ordusu'nun eski komutanı Kasım Süleymani'nin kızıyla evli olduğu biliniyor. Bu evlilik, 2020'de Safi el-Din'in oğlu Rida ile Kasım Süleymani'nin kızı Zeyneb arasında gerçekleşti. Esasen Haşim Safi el-Din'in olası halef olması ve Hizbullah'taki konumunu güçlendirmesinde bu akrabalık bağı etkili olmuştur. Haşim Safi el-Din de bu halefliği doğrulayacak söylemlerde bulunmuştur. Kendisi, Kasım Süleymani ile ilk kez 1998'de tanıştığını anlatırken Kasım Süleymani'den çok etkilendiğini de dile getiriyor. Ona göre, "İslami direnişin dönüm noktası Kasım Süleymani'nin gelişiyle gerçekleşmiştir."
Haşim Safi el-Din'in akrabalık bağı sadece Kasım Süleymani ile kalmıyor. Haşim Safi el-Din, aynı zamanda annesi tarafından Hizbullah'ın öldürülen lideri Hasan Nasrallah'ın kuzeni olarak biliniyor. Bununla birlikte Haşim Safi el-Din'in 1983'te Lübnan'daki Şii İslam Konseyi Yasama Meclisi üyesi Muhammed Ali el-Emin'in kızıyla evlenmesi ve Haşim Safi el-Din'in kardeşi Abdullah Safi el-Din'in Hizbullah'ın İran temsilcisi olması, Haşim Safi el-Din'in İran rejimi ile bağını daha da güçlendirmiştir.
Haşim Safi el-Din'in Hasan Nasrallah ile Irak'ın Necef kentinde ve İran'ın Kum kentinde teoloji eğitimi aldığı biliniyor. İran'da aldığı eğitimlerle Hizbullah içerisinde bir dizi görevi üstlenmesi ve Hizbullah'ın en etkili birimi olan Şura Konseyi'nin bir üyesi olması, Haşim Safi el-Din'in doğal aday olmasının da önünü açmıştır. Haşim Safi el-Din, Hizbullah'ın Cihat Konseyi dışında Hizbullah'ın sivil organizasyonlarından sorumlu birimin başkanı olarak da görev yapmaktadır. 2017 yılında ABD'nin terörist listesine dahil edilen Haşim Safi el-Din'in aynı zamanda Hizbullah'ın İran kimliğinin tanıtımına öncülük eden bir isim olduğu biliniyor.
İsrail Yeni Liderlik İçin Ne Düşünüyor?
İsrail açısından, Nasrallah'tan sonra liderliğe her kim gelirse gelsin, Hizbullah'ın askeri gücünün siyasi gücünden kaynaklandığı inancı hakimdir. Dolayısıyla, İsrail'e göre Hizbullah'ın siyasi varlığının da ortadan kaldırılması gerekmektedir. İsrail, Hizbullah'ın siyasi gücünün kırılmasının da Lübnan'ın dönüşümüyle gerçekleşeceğine inanmaktadır.
İsrail, aynı zamanda Hizbullah'ın "gölge birimi" olan "Birim 910"un da ortadan kaldırılması gerektiğini düşünüyor. İsrail, bu birimin dünya çapındaki İsrail hedeflerine karşı saldırılar düzenlemek için acil eyleme hazır olduğuna inanıyor. Dolayısıyla İsrail'in hedefinde, Hizbullah'ın dış operasyonlarından sorumlusu ve "Birim 910"un başı olan Talal Hamia yer alıyor. Talal Hamia'nın Hizbullah'ın baş istihbarat görevlisi olarak da görev yaptığı düşünülüyor. Alma adlı araştırma merkezinin bir raporuna göre, İsrail'in bu yapı ve liderliğine saldırı gerçekleştirmesi olasıdır.
Nasrallah Sonrası Çatışmalar Devam Edecek mi?
Nasrallah'ın öldürülmesi sonrası, İsrail ile Hizbullah arasında devam eden çatışmanın durmasını tetikleyecek bir ateşkes süreci makul bir olasılık olarak düşünülebilir. Her halükârda, uluslararası güçlerin garantörlüğünde, geçici de olsa mevcut çatışmayı durduracak bir konsensüsün oluşması gerekmektedir. Bu uzlaşı, Gazze'deki katliamı durduracak bir ateşkes ile mümkün olabilir. Gazze'de bir ateşkesin varlığı, kuzeydeki çatışmayı sonlandırıp İsrailli yerleşimcilerin evlerine geri dönmesiyle çatışmasızlığı sağlayabilir. Ancak bu senaryo, Kahire-Doha müzakereleri düşünüldüğünde düşük olasılık olarak görülüyor.
Şunu da unutmamak gerekiyor: İsrail güvenlik birimleri, güneyde ve kuzeyde bir ateşkes sürecinin Hizbullah'ın askeri kapasitesini yeniden genişleteceğini düşündüğünden dolayı, bu senaryonun şu aşamada gerçekleşmesi mümkün görünmüyor.
Ateşkes süreci başlamazsa, İsrail, Nasrallah'tan sonra olası lider kadrosuna yönelik operasyonlarına devam edecektir. Çatışma, Lübnan'ın güney derinliklerine kadar yayılacaktır. Bu senaryoda İsrail'in kara operasyonu başlatması, Suriye'den Hizbullah'a İran eliyle takviye birliklerin sevkini tetikleyecektir. Ancak bu senaryoda, Suriye mevcut durumda toparlanma sürecindeyken çatışma sürecine dahil olması düşük olasılık olarak görülüyor.

