Trump’ın Ortadoğu Ziyareti: İsrail İçin Bir Yol Ayrımı mı?
Doç.Dr.Mehmet ÇELİK
5/18/2025
Ortadoğu’nun Yeni Satranç Tahtasında İsrail’in Yeri Nerede?
İsrail siyasal sağ kanadı, son günlerde Trump yönetimiyle yaşadığı hayal kırıklığını artık açıkça ve yüksek perdeden dillendirmeye başladı. Bir dönem büyük umutlarla sarıldıkları bu siyasi ittifak, bugün ciddi biçimde sorgulanan bir ortaklığa dönüşmüş durumda. Oysa bu ittifakın temelleri, Washington-Tel Aviv hattında sarsılmaz bir dostluk üzerine inşa edilmişti. Ancak gelinen noktada, Tel Aviv yönetimi kendisini dışlanmış, hatta bir bakıma ihmal edilmiş hissediyor.
Öte yandan, Arap dünyasının ekonomik manevra alanı her geçen gün genişliyor. Körfez ülkeleri sahip oldukları devasa mali kaynaklarla yalnızca bölgesel değil, küresel siyaset üzerinde de belirleyici rol üstleniyor. Bu anlamda, Yahudi lobisinin yıllar boyunca Amerikan siyaseti üzerindeki nüfuzu ilk kez bu denli gölgede kalmaya başladı. Trump’ın maddi güce olan düşkünlüğü ve zenginliğe duyduğu neredeyse sınırsız arzu, artık İsrail için potansiyel bir risk faktörüne dönüşmüş durumda. İsrail sağının içinden geçtiği bu sarsıcı dönüşümü, İsrail sağı açısından 2025 yılının Mayıs ayında yaşanan gelişmelerle birlikte adeta bir "siyasi 7 Ekim" şoku olarak görülüyor.
Trump, Riyad’da görkemli bir protokol ve ihtişamlı bir törenle karşılandıktan yalnızca saatler sonra, Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın talebine olumlu karşılık vererek Suriye’ye uygulanan yaptırımların kaldırıldığını açıkladı. Ardından da, “Veliaht Prens için yapmayacağım hiçbir şey yok,” ifadeleriyle bu kararı kişisel sadakatin bir göstergesi haline getirdi. Böylece, tek cümlelik bir beyanla Suriye’yi fiilen yeniden uluslararası sahaya dâhil etmiş oldu.
Suriye'nin bu şekilde eksene çekilmesi, özellikle enerji politikaları açısından yeni bir denklem yarattı. Körfez’den Avrupa’ya uzanacak yeni doğalgaz ve petrol güzergâhları, kıtanın enerji güvenliği açısından hayati önem taşıyor. Eğer bu projeler hayata geçirilirse, Türkiye'nin doğalgaz ve petrolde geçiş ülkesi olarak oynadığı stratejik rol daha da pekişecek. Ancak bu denklemde İsrail’in Avrupa’ya enerji tedarik eden ülke pozisyonu zayıflayacak, hatta marjinalleşebilecektir.
Trump’ın Yemenli Husi milisleri hakkında sarf ettiği “cesurlar, büyük bedeller ödediler ve olağanüstü cesaret sergilediler” sözleri ile Ahmed el-Şara’yı “kararlı bir figür, savaşçı ruhlu ve derin bir geçmişe sahip bir lider” şeklinde övmesi, İsrail kamuoyunda derin bir rahatsızlık yarattı. Çünkü bu sözler, İsrail’in tehdit olarak gördüğü aktörlerin meşruiyet kazanmasına yol açabilecek bir zemini beraberinde getiriyor.
İsrail, Trump’ın Suudi Arabistan’da neredeyse “hanedan mensubu” gibi ağırlanmasını, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ABD ile büyük ekonomik anlaşmalara imza atan ülkeleri ziyaret etmesini sadece uzaktan izlemekle yetindi. Siyasi sahnede pasif izleyici konumuna düşmek, İsrail açısından hazmedilmesi zor bir tabloya işaret ediyor.
Bölgedeki liderler ise unutmaz. Ortadoğu siyasetinde hafıza güçlüdür. Muhammed bin Selman, Muhammed bin Zayid ve benzeri figürler her ne kadar Filistin meselesine dair kamuoyunu oyalayan açıklamalar yapsalar da, yerel meşruiyetlerini hâlâ halklarının desteğiyle sürdürmekteler. Bu nedenle, İsrail sağındaki birçok figür, kendi hükümetlerini bu gerçeği göz ardı ettikleri gerekçesiyle “stratejik miyoplukla” suçluyor.
Trump’a, Ortadoğu ziyaretinin İsrail’i dışlayıp dışlamadığı yönünde yöneltilen soruya verdiği yanıt ise oldukça dikkat çekici: “Ortadoğu ülkeleriyle yakın ilişki kurmamın İsrail için de yararlı olduğuna inanıyorum.” Ancak bu beyan, Tel Aviv’deki karar alıcılar açısından ikna edici bulunmadı. Çünkü asıl soru hâlâ yanıtsız: İsrail, bütün bu satranç tahtasında tam olarak hangi karede duruyor?
Üstelik Cumhuriyetçi Parti içerisinde hâlâ büyük bir çoğunluk İsrail'e sadık bir şekilde destek verirken, Trump'ın bunu göz ardı ederek ikinci döneminde İsrail'i politik olarak daha az merkeze alan bir tavır takınması, taraflar arasındaki ilişkide ciddi bir kırılmaya yol açtı.
Son haftalarda Trump’ın en yakın danışmanları, İsrail’i adım adım denklem dışına itiyor. Örneğin, Trump ekibinin Hamas’la doğrudan temasa geçerek bir rehin takası anlaşması hazırlığında olduğu bilgisi Tel Aviv’i şoke etti. Daha da çarpıcısı, Netanyahu’nun Washington’da Beyaz Saray’a sözde gümrük tarifelerini görüşmek üzere geldiği esnada, ABD’nin İran’la doğrudan müzakere yürüttüğünü canlı yayında öğrenmesiydi. Umman’ın ara buluculuğunda yürütülen bu temaslarda İsrail’in adı dahi geçmedi. Bu, İsrail dış politikasının uzun zamandır karşı karşıya kalmadığı ölçüde bir dışlanma anlamına geliyor.
Geçtiğimiz hafta Hamas, ABD Başkanı’na bir jest olarak İdan Alexander’ın serbest bırakıldığını açıkladı. Bu gelişme, İsrail kamuoyunda büyük bir soru işaretine neden oldu. Beyaz Saray ile Gazze arasındaki yeni dinamik nasıl şekillenecek? İdan Alexander’ın serbest bırakılmasından hemen sonra, İsrail hükümetinin açık itirazlarına rağmen Hamas’la rehineler konusunda Amerikan yönetimiyle doğrudan görüşmelerin devam ettiği bilgisi kamuoyuna yansıdı.
İsrailli gazeteci Pazit Rabina'nın yorumu ise durumu net bir şekilde ortaya koyuyor: “İsrail, Trump’ın Ortadoğu’ya gerçekleştirdiği bu tarihi ziyaretin sonunda, enerji ve diplomasi merkezli yeni bir jeopolitik dalganın parçası olmak yerine; kenarda bırakılmış, itilmiş, stratejik müttefiki tarafından kırgınlığa uğramış ve üst üste dışlanmış bir aktör olarak yalnızlaştı.”